"Ahmet Türk'e saldır Azeri temizlikçi ı" olayında da medyamız ikiye bölündü. Bazı yazarlar (örneğin Yılmaz Özdil) Ahmet Türk’ün yumruklanması olayına “destek” verirken kimi yazarlar ise bu desteği veren yazarları kıyasıya eleştiriyorlar. Destekçileri eleştirenlerden biri, “kantarın topuzunu kaçırdığı” konusunda çok sayıda meslektaşımızın mutabık olduğu Ahmet Kekeç.
Bugünkü makalesinin başlarında Enis Berberoğlu – Ertuğrul Özkök kıyaslaması yapan ve Enis Berberoğlu’nun hem “iyi bir gazeteci” ve hem de “iyi bir insan” olduğunu belirten Kekeç, Ertuğrul Özkök’ün ise özünde “Kötü bir İnsan” olduğunu savunuyor.
Bir gazetecinin, refikleriyle ilgili “tecessüs” geliştirmemesi, rakip gazetenin “mutfak içi” işleriyle ilgilenmemesi, mutfak içi işleri sorgulamayı görev edinmemesi; kendini hep bir “tenezzül çizgisi”nde tutması gerektiğine de işaret eden Kekeç, “Ben de öyle yapacağım” diyerek şöyle devam ediyor: Hz. İsa çarmıha gerildiğinde yüzü gözü kan içindeydi, bedeni acıların çokluğundan onları duymaz olmuştu. Ve fakat buna rağmen şöyle yalvarıyordu Allah’a:
“Baba sen onları affet, onlar ne yaptıklarını bilmiyorlar”…
Ahmet Kekeç gibi hoşgörülü bir arkadaşımızın da Yılmaz Özdil’e böyle bir nezaketle yaklaşmak yerine “Göze göz, dişe diş” hesaplaşmasıyla girişmesi hoş kaçmamış…
Adnan Berk Okan
Kategori : GÜNCEL